Öne Çıkan Yayın 20 Mart 2012 yazım

Erdoğan’a Askeri Darbe?

Yoo hayır bu kez, başka bir “fantezi”i üzerinde düşünmeye çağırıyorum: Cemaat, denetlemeye başladığı TSK’yı, Erdoğan’a karşı kulla...

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Binali Yıldırım Şam’da Esat ile el sıkışacak (mı)

Evet böyle bir beklenti içindeyim. Başbakan bir aydan fazla zamandır, ikide bir “Suriye’de beklenmedik gelişmeler olacak, hazır olun” diyor.
En son önceki gün aynı sözleri dile getirdi.
Ve bir noktanın daha altını çizdi: Suriye’nin bütünlüğü önemli. Böylece orada başka devletlerin kurulması söz konusu olmayacak.

Suriye’nin parçalanması?!

AKP iktidarına günaydın diyerek utandırmanın alemi yok şimdi. 2011, Suriye’de iç savaş patlak verdikten sonraki her Suriye yazımda, Türkiye’nin tek ulusal yararı Suriye’nin parçalanmasında değil, birliğinin, ulusal bütünlüğünün korunmasındadır. Bu ülkenin parçalanarak üzerinde devletçiklerin kurulması, sadece Türkiye için baş ağrısı olur.
RTE- Davutoğlu ikilisi “Rabia” –Müslüman kardeşlik- işaretleriyle, Ortadoğu’da Suriye toprakları üzerinde sünni bir devletçiliğin kurulmasına çalıştılar. IŞİD’in düne kadar dal budak salmasının ve Türkiye koridorunu bir üs olarak kullanmasının ve bu topraklara yerleşmesinin nedeni de buydu.
Mesele Ankara için bir “sünni devletçik” iken, başkaları için de PKA devletçiliği idi..

Karşılığı olmayan strateji

Ankara’nın “hem sünni devletçik kurulsun, ama PKK devletçiliği kurulmasın” üzerine kurduğu ucube stratejisinin hayatta ve Ortadoğu dengesi içinde asla bir karşılığı olamayacağı açıktır.
Bugüne kadar bu stratejinin bize maliyeti büyük oldu. Bu, uçurum kenarına kadar götürdü iktidarı ve ülkeyi.
ABD politikası, aslında, Suriye’nin üçe bölünmesine yönelik. Esad’a bir parça, dişleri sökülmek kaydıyla IŞİD’e bir parça ve Kürtlere bir parça!
Suriye’den üç devlet çıkarma politikası çok açık ve seçik iken, Ankara’nın ABD’nin parçala yönet emperyalist değirmenine su taşıyan, Esad’ı yok etme politikasının anlamsızlığı, iktidardaki hiç bir adamın kafasına dank etmedi mi?
Yahu yanlış yapıyoruz diye sesini yükselten bir kimse çıkmadı, koca partide ve hükümette!

Esad ile el sıkışmaya hazır olun

Nihayet, Davutoğlu’nun gitmesi ve Binali Yıldırım ile başlayan süreç ile birlikte, politika, hayatın Türkiye’nin yararına akışına uygun olarak, 180 derece değişti.
RTE, Davutoğlu ile birlikte, aslında bir yönünü tasfiye etti. Bu politikanın uygulayıcısı bizzat kendisiydi, unutmayalım.
Şimdi gelinen süreçte, Binali Yıldırım ülkeyi, bizleri “sürpriz”e hazırlıyor, “beklenmedik gelişmeler olacak, şaşırmayın” diye tekrar ettiği sözleriyle.
Ne olur?
El sıkışma olur. Yıldırım gider mi Şam’a? Gider, RTE onu gönderecektir tabii ki.
Yani fiziki olarak karşılaşıp el sıkışmaları da mümkün, ama bu olmazsa, ikili karşılaşma ve el sıkışma olmuş kadar bir gelişme yaşayacağız.
Benim için bu sürpriz değil, ama sizin için sürpriz ise hazır olun!

ABD Müdahalesi?

Ortadoğu’da adı konmamış bir ittifak değiş tokuşu gündemde.
İran ve Rusya Suriye’nin torak bütünlüğünden yana ötedenberi ve IŞİD’e karşı savaşıyorlar.
IŞİD konusunda Rusya-İran-ABD fikirbirliği içinde. Türkiye de bu koaliisyonda bir şekilde artık iyice var.
Fakat Suriye’de bir PKK devleti konusunda bu koalisyonda fikir ayrılıkları üst düzeyde.
ABD, Kürt devleti konusunda yalnız kurt.
ABD bir çılgınlık yapar, kendi politikasının gerçekleşme ortamını yaratmak için, Esad hükümetini hedef alan büyük bir saldırı yapar mı?
İşte esas korkuüucu durum bu olur, genişleyen bir savaşı gündeme getirir.
Obama’nın böyle bir kötü mirası sonraki başkana devredeceğini sanmıyorum.

Binali bey elinizi çabuk tutun

ABD’de Başkanlık seçimleri nedeniyle böşle bir “karar – kararsızlık boşluğu” var.
Bu nedenle, Binali Yıldırım’ın (şüphesiz  RTE-Putin görüşmesinde de gündeme geldiğine zerre şüphem olmayan) Esad iktidarına tam destek ile , bir an önce Esad’ın ülkesine egemen olmasını sağlamak v ebunun için gerekli desteği vermek, çok önremlidir.
Bazen bugün için doğru olanın, yarın değişebilecek koşullarda gerçekliği kalmayabilir.
Binali Bey, Şam’da bekleniyorsunuz! Elinizi çabuk tutun.

NOT:
Özgür Gündem ve çalışanlarına yapılan olağandışı baskı kabul edilebilir değil. Bu toptancı yaklaşım, şüphesiz ki basın özgürlüğünü lafta bırakır. Bunu amasız söylüyorum.
Amalı bir sözüm ise, PKK’nın bu vahşet saldırılarını-terörünü sürdürmesi ile ülkemizde hak ve özgürlüklerin ve medya özgürlüğünün de sürekli olarak yokedilmesinin ortamını hazırladığıdır. Bu bahane falan edğil, fiili bir durum. PKK’nın terörü savunulamaz. Terörü savunan, ortaklık yapar. Sürekli saldırı altında bir ülkede ne demokrasi kurulabilir ne de Kürt meselesi akli tartışılabilir.
18 Ağustos 2016 Perşembe / Bilim ve Siyaset – Cumhuriyet


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder